DR. MASAKI KAKU

Türk Dünyası

Kas
03

Özbek, Türkmen, Kırgız ve Kazaklar ile mürekkep, coğrafyası Orta Asya olan devletlerin, evvela toplumu istikbalde yaşatacak şuur ve bunun ile rabıtalı mazi, tarih malumatı niçin yoktur. Tarih kelimesi, Türkmençe ve diğer bahsi geçen cemiyetlerde de “tariq”(telaffuz: uzun hecesiz) olarak lisanda yer bulmuştur. Türkmenistan gibi coğrafyalarda büyüyüp, yetişen ve Türkiye vatandaşına hitaben sarahaten biz Türk değiliz demektedirler. Acaba Türk tarihi, 20. asırda yalnızca Türkiye’ye mahsus bir iddia ve geniş kapsamlı olmayan bir küçük mefkure miydi? Asıl mesele şu ki, “Türkçülük” 20. asırda Türkiye’de çok kişi ve bir araya gelmiş olan cemiyetlerde büyük cereyan idi. Aslını söylemek icap ederse Orta Asya devletlerinde bugün Türkiye’deki tür ve çeşit tarih bilgisi verebilecek olan mektepler biliyoruz ki mevcut değildir. Zîra, Türkiye’deki malum ve bilinen Türk tarihi, M. K. Atatürk’ün liselerde okutulmasını zaruri kıldığı Türk Tarih Tezi ile başlamıştır. Bugün Moğolistan’daki tarihi mühim bir eser olarak duran Orhun Abidelerinin tercümesi çok taraflıdır ki, hatta hiçbir emare ve tercümeye uymayan şekiller ve gayeler ile apayrı tercümeden istifade katma, ilave etmek ile Türkiye’de mefkure ve ülkü doğurulmuştur. 20. asır Türkiye, millî hissini zaman zaman kaynak tanımaksızın, kâh ise kaynaklardan ilham ile hikayelerden almıştır. Bunlar bizim mevzuumuz değildir. Niçin, Orta Asya’da büyük çoğunluk ile tarih bilen genç yoktur ve bu çağı yaşayan insanlar mazilerinden bihaberdirler. Zîra en eskiye istinat eden geçmiş bilinçlerinden çok zaman önce alınmıştır. Bu konumuzda bahsolunan devletin vatandaş ve şahısları, “Türk” adını yâ bilmiyorlar, ya da ne hikmetse konuştukları lisandan neyin ne olduğuna dair bağlantı ve itibar kılamıyorlar. Fizîkî, göz yapısı ve çehresel fizik olarak Türkiye’de yaşamakta olan külli Türkler, ne Özbek ne de Kazaklara benzemektedirler. Bu, milliyetçilerin çözemedikleri en mühim sorudur. Orta Asya’nın siyâsî, iktisadi, millî ve menfaat sahasında birlik olma maksatları göz önünde bulundurulduğundan, Türkiye’nin âdetâ bütün milleti uyandıracak olan cereyanlarının da tehlike arz ettiğinden, “Türkler ile alakamız yok” sözü ve lafını konuşanlar maziyi görebilecek hafızalarından noksandırlar. Bu konuda yalnız Rusları ithama lüzum yoktur. Gelişen ve terakki eden millet ve devletler arasında söz ettiğimiz Orta Asya coğrafyası tıpkı Moğolistan gibi iptidâi, yani modern dünyada ilkel kalmışlardır. Bu birbirlerinden koparılma meselesinden ötürü ithama lüzum var ise, cereyanlar, ekoller, idealistler, mefkurecilerin ağzıyla, Türklere her zaman taraflı olan bütün dünya milletleri denilebilir. Orta Asya milletleri ananevi ve geleneksel adetlerini kaybetmemişlerse de, gelecekte ve daima siyasi, askeri bir kuvvete malik olmayan devletler kabilinden görünmekte olacaklardır. Türkiye, Türk dünyasının merkezî mevkiindedir. Başlangıcı 1923’de en muasır ve asalet ihtiva eden milletiyle, tarihte görülmemiş olan hız ile Avrupai konumuna gelmiştir. Böyle bir cumhuriyet, şayet ki Orta Asya ile iktisadi veya siyasi rabıta kurmasa dahi, yine gelişip terakki edecek ve istiklal halinde olacaktır. Türk’e mahrum eden Türktür, cümlesine imza atalım. Bu mefkurelere sahip olan 20. asırda yaşamış çoğu zat, muvaffak olamamışlardır. Zira Türkiye, Orta Asya coğrafyasından çok büyük zaman önce kopmuştur. Türkiye kendine mahsus değer ve şekillendirip ilerlettiği cevher, kıymetler ile ayrı coğrafyaya intikal edemeyecek, benliği ile firara kalkışamayacaktır.

KURT

Japon Olmak

May
06

Japonların en çok saygıda bulundukları varlık, insan ve onun bütününü oluşturan göktür. Her şeyden başka olarak öncelikle insanı değerli kılma inancı hakimdir. Japon toplumuna ileri düzeyde kötü veya olumsuz hiçbir davranış sızmaz. Çünkü onlar yüzyıllardır var olan toplumsal bilinci asla yitirmemişler, üstelik olgunlaştırmışlardır. Toplumdaki herbir birey dünya ve bu bağlamda hayat hakkında kapsamlıca bilgiye sahiptir. Bundan ötürü Japon toplumu hayat ve yaşamak manasında tam anlamıyla uzman kimselerden oluşuyor.

Biz üstünüz!, inancı yoktur. Ancak Japonlar dünya üzerindeki katkılarıyla tabii ki üstündür. Biz üstün bir ırkız demiyor, üstün olarak kabul ediliyorlar. Yalnız geçmişiyle övünmüyor, geleceği yaratıyorlar. Böyle olduğu durumda da tarih ve mazilerini bütün dünya milletleri övüyor.

Başlıbaşına bir sanat, müzik dili olan Japoncadaki sözcüklerin hiçbiri rastgele meydana gelmemişlerdir. Japoncada var olan hemen hemen her hece başka dillerde de aynen varlık bulmuşlardır. Japonca, konuştukça insan istençsel bir güç veren en olağanüstü, hoşça dildir. Dünyayı tanımlayabilecek ışıklı bilgiyi sunmak, Japonca sözcüklerin benzersiz gücüyle olanaklıdır. Çünkü bu dil, doğru çağrışımlarıyla insan ruhunu besliyor, onu göklere kadar çıkarabiliyor.

Japonyadaki eğitim, çocukları bilgilerle donatmak değil, en başta büyük bir karakter ortaya çıkartmaktır. Çünkü karakterin büyük olmadığı yerde gerçekten insan yoktur. Yaratılan büyük karakter, ardından bilgileri yalnız kendisi bile oluşturabilir. Bu bakımdan Japonyada eğitim, yalnız öğretmen ve bir tahta değil, çocuğun bizzat kendisidir. Henüz küçük yaşta bir Japon çocuğu türlü düşünceler ortaya sürebilir. Yıllar sonra da bu nitelik zirve yapmış olur. Bundan başka asla ezber olmaksızın, düşüncelerde bulunmak kuralına uymak çok güçlü bir önem taşır. Japonyada ezberci olan hafıza hamallı kişilere asla değer verilmez.

Çocukların gözyaşları bir Japon için dünyanın en üzüntü verici olayıdır. Çocukları hayat unsurlarıyla tatmin etmek büyük bir görevdir. Onların ulaşması gerek olan yaşam anlamının aşılanması daha en küçük yaşta başlanmaktır.

“Çocukların beyinlerini sürekli bir faal duruma getirmek, sonra her şeyi tanrıinsan kadar düşünebilecek seviyeye ulaştırmak.”

Eski ve tarihî Japon inancında “kadın” tanrıdır. Bir ülkenin çağdaş olup olmadığını ancak kadınlarına bakarak görebilirsiniz. Japonyadaki çağdaşlığı belirleyen unsur ilk başta kadınlardır. Hem katan, hem düşünen bir bütünlük gibi olan bu kadınlar, herkesçe önemli bir yerde tutuluyorlar.

KURT

Çin Tarihi

May
06

Çin’in en eski ve başlangıç tarihi Xia’ya, Xia Hanedanı’na tahmini-(2200-1600) dayanmaktadır. Xia Hanedanı hakkında arkeolojik kayıt ve veriler, buluntu ve ispat konusu gayet az olduğu halde, bütün Çinli tarihçi ve araştırmacılar bu hanedan hakkında yüzde yüz emin olarak Xia’yı büsbütün kabul etmişlerdir. Günümüzde hakkında yeteri kadar veri ve bilgiye ulaşılamayan Xia’yı, akabinde Shang Hanedanı takip etmiştir. Çin tarihinin ve Çin tarihi kayıtlarının asıl ve esas başlangıç dönemini teşkil eden Shang Hanedanı, Çin’in kültürel ve askeri teknolojisinin de yapılanma ve ilerlemeye başlama dönemidir. Shang’ın asırlar içindeki hakimiyetinin sonunda Zhao Hanedanı bugün sadece Çin’in iç ve asılını kapsayan bölüme egemen olmuştur. Zhao Hanedanı’nı oluşturan asıl zümre kuzeylilerden oluşmaktadır. Daha sonra merkezi hakimiyet ve otoritesini kaybedip, Çin’in 16 derebey-devlete bölünmesinin önüne geçememiş ve yalnızca küçük bir yerde kendi hakimiyetine bir süre devam etmiştir. Konfüçyüs de bu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Parça parça bölünmüş Çin’i Qin Kralı ve daha sonra Qin İmparatoru olacak olan Qin Shi Huang M. Ö. 221 yılında birleştirmiş ve Çin tarihinin ilk imparator olmuştur. Fakat Qin Hanedanı (M. Ö. 221 – 206) salt otoriter ve mutlak merkezi güç kullanımı, kanuncu ve yasakçılığından dolayı Çin’de uzun süre egemenlik sağlayamamıştır. Qin hakimiyeti yıllarında Konfüçyüsçülük gibi merkezi kanun ve yasadan farklı görüşlere ait veri, kitaplar yakılmış, görüşçüler ise gömülerek öldürülmüşlerdir. Qin Shi Huang döneminde, Çin birleştirildiği gibi, bugünkü büyük Çin topraklarının temelleri atılmıştır. Ülke güneye doğru genişlemiş, Kansu bölgesine kadar yakınlaşmıştır. İlk imparator Huang, bugünkü efsanevi toprak askerler gibi Xi’an bölgesinde günümüz için büyük kültürel ve medeniyet eserleri sağlamıştır. Kendisinden önce yaptırmaya başlayan krallardan sonra, Çin Seddini bir bütün halinde birleştiren de ilk imparator Qin Shi Huang’tır. Çin Seddinin neden ve hangi sebeple yapıldığını Çin tarihi kaynakları, ülkenin sınırını belirlemek ve düşük tabaka köle ve bütün tebaanın ülkeden kuzey bölgesine kaçmasını engellemek olduğunu yazmaktadır. Qin Hanedanı döneminde yapılıp bitirilmiş olan“Toprak Askerler”, imparatorun kötü ve menfi düşman ruhlarından korunması amaçlandırılarak yapılması istenmiştir. En önce bunun için gerçek askerlerin kullanılması istenmiş, daha sonra topraktan sanatsal şekilde askerler türetilmesi kararına varılmıştır. Qin Hanedanı’ndan sonra M.Ö. 206’da(tahmini M. Ö.202) Çin’i asırlarca hükmedecek olan Han Hanedanı hakimiyeti başlamıştır. Han Hanedanı sırasında, Hanlar batıya ve doğuya seferler yaparak, ülkeyi bugünkü veriler ise altı milyon kilometre genişletmişlerdir. Samguk Sagi kayıtlarına göre Hanlar bugünkü Kore’nin kuzeyi ve eski Mançur bölgesi Kore kökenli devletlere hakimiyet kurmuşlardır. Bugün Çin ve Çin insanları, halkına adını veren Han Hanedanı’dır. Üstelik aslına bakılırsa Han adı Çinlileri temsil ettiği gibi, Çin Tarihinin en esaslı hanedanlarından biri sayılmaktadır. Han Hanedanı’nın M. S. İlk asırda nüfusu yaklaşık 17 ve 18 milyon civarıdır. Bu sayılar dahi Çin’in daima insan nüfuz ve gücü olarak diğer devlet ve halklardan çok önde olduğunu gösteriyor. Han Hanedanı kurulup Çin’de büsbütün hakimiyet kurduktan sonra, Qin Hanedanı kanuncu ve yasakçılığı ortadan kaldırılmış ve tam tersi olarak Konfüçyüsçü öğreti ve doktrini ülkeye egemen olmuştur. Han Hanedanlığının başına geçecek olan İmparator Gao’nun ailesi bir çiftçi zümreden oluşmaktaydı. Han Hanedanı döneminde ülkenin kültürel, medeni ve askeri teknolojisi diğer bölge ve devletlere kıyas ile olağanüstü gelişmiştir. Üstelik dikkat edildiğinde, askeri teknolojide çağ değiştirebilecek olan demirden, çeliğe teknolojisi de ilk defa Hanlar tarafından kullanılmıştır. Kağıt teknolojisi de ilk defa Hanlar döneminde bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştır. Han Hanedanı asırlar hakimiyet yıllarında çeşitli fikir, doktrin gibi, düşünsel ve felsefi okulların bir hayli sayıda ve neredeyse bütün bölgelerde açıldığını ve hizmet vermeye başladığını görüyoruz. Bu aslında Çin’in fikir doktrinin en temelli, ilk başladığı yılların aslında kanun ve yasada abartılı davranmayan Han Hanedanı yoluyla olduğuna rastlayabiliyoruz. Han Hanedanı’nın hakimiyetini kaybettiği dönemler, ülkenin üç farklı bölgeye ayrılmasına tekabül etmektedir. Bunlar Wei – Wu ve Shu adlı merkezden ve birlerlerinden bağımsız devletlerdir. Cao Cao (Sao Sao) gibi, Zhao Yun, Zheng Fei, Guan Yu gibi Çin tarihi kayıtlarda adları sürekli geçen ve Çin tarihinin büyük kahramanları da bu döneme rastlamaktadır. Daha ileri tarihlerde, fazlasıyla karışan Çin’i uzun asırlar sonra tek çatıda toplamayı başaran “Sui Hanedanı” olmuştur. Sui Hanedanı kayıtlarını dolduran hadiseler başlıca kuzey kültürlü istilacı ve iç isyanlardır. Sui Hanedanı iç isyan sonrası, yerini Tang Hanedanı’na (M. S. 608 – 907) bırakmıştır. Tang Hanedanı’nın kalıcı ismi Li Shimin, ülke topraklarını batı, kuzey, doğu ve güneye doğru genişleterek, hatta Mançurya’ya kadar seferlere bizzat kendisi katılmıştır. Çin’in en entrikalı ve yoğun entrikalar yaşamış hanedanı, Tang Hanedanı’dır. Tang Hanedanı o zamana kadar batıya en çok açılmış olan ve diğer devletlerin iç ilişki ve hükümlerine karışmış olan ilk imparatorluktur. Tang Hanedanı ve Çin’in başkenti Ch’angan, o tarihlerde dünyanın en zengin ve refah içinde olan ülke ve şehridir. Çin Tang dönemi yaşadığı güç ve refahı daha sonra uzun asırlar Ming Hanedanı’na kadar yaşayamamıştır. Söz konusu Ch’angan dünyanın en gözde ve zengin şehri olduğu gibi, o yıllarda Tang Hanedanı kadar güçlü ve otoriter, bulunduğu bölgeye tam anlamıyla hakim olan dünyada başka hiçbir devlete rastlanılamaz. Tang döneminde, Çinliler tarafından dünya tarihini değiştirecek olan barut teknolojisi keşfedilmiştir. Daha sonra Talas yoluyla “barut” batıya taşınmıştır. Büyük Tang Hanedanı hakimiyetini yitirdikten sonra Çin iki farklı ülkeye bölünmüştür. Kuzeyde Jin, güneyde Song Hanedanı olarak bölünmüş bir Çin görüyoruz. Dünyada Moğol İstilası başladığında, ilkin Jin ve uzun bir süre Song Hanedanı Moğol hanedan zümresiyle Yuan olarak birleştirilmiştir. Yuan Hanedanı yüzölçümü olarak Çin tarihinin sayılı devletlerinden biridir. Yuan Hanedanı sırasında Japonya gibi ada ülkelerine tarihi seferler yapılmıştır. Uzun bir süre sonra Çin’in milliyetçi askerleri ortaya çıkmış ve Moğol hanedanı, fakat sonraları Çinleşmiş Yuan devrilmiştir. Nihayetinde Çin, milli bir devlet olarak Ming Hanedanı hakimiyetine başlamıştır. Ming Hanedanı hakimiyetinde, Çin’in kültürel zenginlik, içtimai mutluluk ve askeri gücü olarak zirve yapmıştır. Ming Hanedanı döneminde Çin’in denizcilik ve denizler arası keşifleri başlamıştır. Ming Hanedanı döneminde Çin teknoloji seviyesinin dünyada eşi ve benzeri yok derecede ileridedir. Ming Hanedanı’nın son yıllarında büyük köylü ve çiftçi isyanı bütün bölgeler ve hatta başkente kadar sıçrayınca son Ming İmparatoru kendini asmıştır. Bu sırada hain bir Ming generalinin teklifi ile kuzeydeki Mançular ülkeye girmekte istifade etmişlerdir. Mançuların ülkeye girmesinden sonra isyan bastırılıp, büyük nispette köylü ve çiftçi yerlerine geçmeye zorlanmışlardır. Mançu dönemi Qing Hanedanı, onsekizinci yüzyıla kadar iç ve dış ilişkilerde normal seyir izlerken batılı insanlar ile savaşmaya zorlanmıştır. Ülke büyük oranda bölündüğü gibi, birçok bölge işgal altına girmiştir. Afyon savaşları gibi, birçok isyanlar çıksa da, bunların hiçbir başarısı olmamıştır. Bunun başlıca sebeplerinden biri, Çin’in her zaman, bütün tarihi boyunca kendi kendisiyle, bizzat kendisi ile savaşmasıdır. Qing Hanedanı yıllarında, ülke ve hanedan hiçbir zaman dışarıyı ve dış güçlerin gelişim ve askeri gelişimini önemsemiş olmamasıdır. Tarihi bir tekerrür olan dışa kapalı devlet modeli, Qing Hanedanı yıllarında olumsuz tesirler vermiştir. Qing Hanedanı 1911 yılında tamamen devrilmiş ve Çin’in son imparatoru, hanedan, Mançurlar ülkeden sürülmüştür. Mançu saç şekilleri gibi, bütün adetler yasaklanmıştır. 1911’den sonra Çin bölgesi daha karışarak büyük savaşlar yaşamıştır. Japon istilası, Çin tarihinin en kanlı savaşı olan Çin İç Savaşı gibi Çin tarihinin bütün büyük olayları neticesinde 1949’da Mao Zedung Çin Halk Cumhuriyetini ilan etmiştir.

Xia – Shang – Zhou – Qin – Han – Sui – Tang – Jin – Song – Yuan – Ming – Qing – P. R. C.

KURT

Lao Tzu

May
06

Lao Tzu’nun Tao Te Ching orijinal karakter, metinlerinin, farklı bir lisana tercümesinin imkanı yoktur. Zira eski Çince esaslıdır ve tercümesi halinde aynı bilgi ve ifadelerden tamamiyle uzak kalmaktadır. Yalnızca çeşitli millet ve dillerde yoruma tercüme edilebilir ki, Lao-Tzu felsefesi de direkt yorumlama ile alakalıdır. Orijinal eski Çince ile Tao metinleri, orijinal dilde dahi anlaşılması güçtür ve her türde düşünsel yorumlamaya açıktır. Biz aşağıda Tao cereyanı hakkında felsefi yorum yapmaya çalışacağız.

Tao(Yol)-Te(Erdem-Fazilet), Ching(Kitap-Eski kitap) anlamına gelir. Böylece Erdemin Yolu, Yol’un Kitabı şeklinde birçok anlam ifade etmektedir ve yeni yeni anlamlar vermeye açıktır.

Tao, hiçbir zaman tatmin olmayacak insan iradesinin bütün kötülüklere mahal, sebep vermeye açık olduğunu ve ne kadar iradenin kulu olunduğunda, insanın kötü iradesi tarafından hapsolunacağını anlatmaktadır. Tao, hareketsizlik-hiçbir gibi(wu-wei) akımı yaratmıştır. Hayatın hiçbir eylem ve hareketine dahil olmayan insan şeklini izah ediyor. Zira, insan ne kadar hayat aktivitelerine dahil olursa olsun, daima üzüntü, keder ve ıstırap tarafından girdaba düşebileceğini göstermeye çalışmaktadır. (Tenkidini aşağıda yapacağız)

Pekala, Tao Te Ching kitabı-metni ne demek istiyor?

Tao kelimesi aslında “doğru-yol”,”yoldan sapmamak”,”yol’un takibi” ve “yol”: Geleceği gören, geleceği görüp buna bağlı yaşayan” anlamına gelir. Tao için her şey geçmiş zamandır. Gelecek de geçmiş zaman olacağından, te-fazilet akımı şunu dile getiriyor: İnsan, ufak ihtiyaçları hariç hiçbir hayati kötü olaylara dahil olmadan yaşamalıdır. Hayatın kötülüklerinden ve insan iradesinin ağır neticelerinden korunmaktır.

Yol(Tao): Bütün kötü enerjiden, olumsuz moral ve insanlardan, kötü düşünce ve fikirlerden uzak olan, iradesini kontrol alına alarak zihni ve hareketlerini bir bütün çerçevede Yol’u takip etmektir.

Tenkidi:
Tao, irade koşullarını reddediyor. Bu, insanın hayata bağlı olmasını sağlayan iradenin tamamen reddi anlamına gelmez. “Tao, bazı ve bir bölüm irade koşullarını reddiyor.” İnsan bütünüyle hareket ve eylemsiz kalamaz. Zira evren içinde bulunan evrensel varlıklar, harekete mecburdurlar. Nasıl ki Tao Te Ching için herkesin yorumu başka ise, tatbik için de herkesin uygulama hali farklı olacaktır. Tao,(YOL) insanın ve insanı hayatın içinde bulunduran irade organlarının kontrol altına alınıp, insanın nihayetinde ıstıraba uğratacak neticelerden korunmasının lüzumunu anlamaktadır. Buna göre “YOL” izafidir, herkesin “YOL” için başka başka yorumları olacaktır. Tao, yol’u metinleri ve eski Çince karakterleri ile yorum izahı, sabit değildir, herkes için değişik anlamlar sunmaktadır. Fakat TAO, geleceği görmek, geleceği önceden bilip yaşamak için “te” fikrini ortaya koymuştur. Bu itibarla ben, yorum:“Yol ve Fazilet” diyeceğim.

Tao, Konfüçyüs cereyanı aksine insanın iç dünyasına yönelmiştir. İnsan hayatının, yaşamsal faaliyetlerden çok, zihinsel ve içsel aktivitelerini esas almıştır. Buna göre insanın içerideki iç dünyası, ileri seviyede cevherdir ve dış sağlıktan çok, deruni sağlığın korunması taraftarıdır. Tao, deruni insan profili ortaya koymaktadır.

Tao’nun bir din olduğunu, zaman zaman ise yalnızca düşünce temelli bir akım olduğunu savunanlar vardır. Din, dini olarak Tao, başlangıcından sonraki tarihlerde Budizm dinine yakınlaşmaya başlamıştır. Fikir ve cereyan esaslı Tao, bugün Neo-Taoism olarak da varlığını sürdürmektedir.

Netice olarak, Dini Tao şeklinde, dünyevi hayatı reddetmektedir. Bilinen eski Tao ise, genel yorumlar ile, bütün hayat iradesini reddetmektedir.

(Tenkidi):

Bütün insan organları her an yaşama iradesi için çalışıyor. Bu durumda hayatın tam reddi mümkün olamaz. Dünyevi hayatın reddi, istek-arzulardan insanın kopması, “sade” ve “yalın”, insan şekli ortaya koymasıdır. Fakat bu halde, insanın iç sağlığı müdafaa edilse de, hayat için gereken sağlığını koruyamacaktır.

Tao fikriyatı neden önemli?

Modern dünya ve çağda, özellikle dikkati çeken Tao, insanın farklı dünya arayışlarına uymaktadır. Tao, en gizemli fikriyat ve ideoloji sistem olarak, hatta batılı okuyucuların da dikkatini çekmeyi başarıyor.

Tao Te Ching, farklı dillerde yorum kitapları, özellikle kendini arayan, içsel dünyası yoğunlukta olan kişileri kendisine çekmektedir.

KURT