DR. MASAKI KAKU

Târihi Kaynaklar

May
11

Biraz târih tahsili yapıp da, okuyup, yanlış kaynaklar ile tedkik yapanların, direkt olarak mâziden bir bahis ile Çinlileri, Türkiye toplumunda düşman olarak görmesi medenî derece yanlıştır.

Bugün Türk târihi diye kastolunan şeyin, aslında Çin kaynaklarında geçmemesi hafif tuhaflık hissettirmektedir. Öncelikle Kürşad destanı söz konusunu olduğunda, hocanız Ahmet Taşagıl, Tayvan’daki tahsîline istinât ederek, bu mevzuu çürütmüştür. 2010’da katıldığı bir programda, ağzından düşürmediği bizim hocamız Zeki Velîdi’yi de işaret ederek; kırk çeri ile Tang Hanedanı sarayı basılmamış, hakîkatte köprüde uyduruk bir hikâye teşkîl edilmiştir, şeklinde bir şey anlatmıştı.

Günümüz asrında Türkiye’de hiçbir insan grubu ve kavmî toplulukların coğrafî olarak Çin’e uzanması, hattâ kuzey İç Moğolistan, Moğolistan, Mançurya’da târihî mevcûdiyet isbâtı mümkün değildir. Sarahaten şöyle ki “Anadolu” halkının târihi Anadoludur.

Çin demek olan Han milleti, târihî kaynaklarında Zhao (Cao) döneminden de önce, Türkiye’de “Hun” denilen, kaynaklarda Xiong-nu olan Ch’an Ku’lu oluşumu mevcudiyeti yaşanmayan bir asırda Çin Seddini inşâ ettirmiştir. Türkiye’de “Hunlar”, aslen Xiong-nu kavminin Mo-tu ile ortaya çıkışında, Çin Seddi çok daha önce hazır hâlde varlık bulmuş idi. Demek oluyor ki, mesele bir korku değil. Bu seddi birleştiren Çin Şi Huang Di, dileğinde korku veyâ müdafaa plânı değil, ayrı bir husus arzu etmekte idi. Han kaynaklarına göre, Qin topraklarından kuzeye büyük bir göç dalga ve sahası durdurulmuştur.

Türkiye’de Cumhuriyetten sonraki Türk târihine âit kitaplar, Osmanlı döneminde bulunamıyor veyâ kaynak olarak bilinmiyordu. Osmanlı hiçbir zaman Türklerin erken târihini araştırmamıştı. Türk kavram ve adını ilk “Göktürk”ler zamânında ortaya çıkmadı. “Göktürk” zannedilen millet, aslında Tiu Kuylardı ve 552 senesi değil, Kore’de Çin’in Goguryeo’yu imhâsından birkaç yıl önce tam manasile varlık bulmuşlardı. Üstelik bütün Kağan adları da Türkiye târihi kitaplarında, siyâsî, hakkî bir amaca ve gayeye hizmet ettiği için uydurulmuştu. Meselâ Mete adı, aslında yok idi. Çinlilerin yüzde onluk bir târihî belge takdîminden sonra, zannoldu ki Mei Tei,, O hâlde, biz de Mete diyelim, denmiştir. Sonradan büyük isim hatası anlaşılsa da, var olan bu ad sorunu düzeltilememiş ve hâlâ Mete olarak bırakılmak mecburiyetinde kalınmıştı. Moğollar’ın lisânında da Türk târihçileri tarafından dürüst davranılmamış Çingis Çanyü veyâ Çingis Kağan, Cengiz Han olarak kayda geçirmişlerdir. Çingiz Kağan olarak Türkiye kaynaklarına alınabilme imkânı mevcût idi.

Moğollar, eski dilde Mong va ulusu “Hun” denilen, fakat kendilerini “Kun” olarak bildikleri devletsel yapıyı bizzat Çin’den kuzeye geçmeyi başaran Hanlar ile kurmuşlardı. Çin’de zâlim ve baskıcı Qin İmparatorluğu kurulduğunda, Kunlar kuzeyde Mong va idâresi altında idiler ve bugünkü ayrışmış, adları, boyları, kavimleri, milletleri gibi yüzlerce kabile yoktu.

Hanlar ancak Ch’an YU tâyin edebilir, onurlandırırlardı. Orijinal Moğolların Gizli Târihi’nde herhangi bir Türk-Türük adı geçmez.

Not: Şâyet kanıt olarak hep bahsedilen “Orkun Âbidelerindeki” alfabe sistemli bir yazı şekli olsa idi, Moğollar M. S. 1206’dan sonra Uygur alfabesini kullanmazlar idi.

Prof. Dr. Masaki Kaku


Yüksek İnsan

Nis
27

Duygu ve hissiyâtınızdan arındığınızda, sevgi kavramının imhâsı ile düşünün ki ruh ve beden kuvvetiniz artıyor. Sentetik vak’alar olmuyor. Aksiyon yalnız sizi yaşatıyor ve bilinçaltına tesîr eden ancak yüksek beşerî sınıf unsurları oluyor. Bu bir bilgelik midir? Yoksa, âdetâ salt bir robotlaşmak mıdır? Teorik olarak eylemi doğuran fizik mantığı değişip, ayrıca hareket kanunu yüceltilmiş kişi ortaya çıkabilir mi? İnsan, kendindeki bütün düşünce nizâmının sun’î olarak vâr olduğunu, bundan telâfi olduğu fikrinde güç hissetmekte, belki doğru yolda olduğunu zannediyor ise, hatâ mı teşkil edecektir?

Dünyâmızda irâdî etmeyen hisler ve duygular, insan derununda geçerli değillerdir. İnsan, yukarıda bahsedilen şuur ve şuuraltı eksikliğinde yaşayacağı boşluk, onun insânî mahrumiyetini ortaya çıkaracaktır. Psikoloji dilini yitiremeyen insan, mantığını “yapay” olarak telâkki eder ise, dışarıdan gelen bir coşku kuvveti ile bunu yaşıyor, bu coşku yoksunluğunda başkaca bir kılığından vazgeçiyordur. Çeşitli filmlerden, bizlere gelen mesajlar, aslında birer düz maneviyattır ve kısa sürmektedir.

Böyle olduğu için, insan her ilim dalına bağlıdır ve tabiat yasalarını aşamaz. Yalnız hakikat, yaşayış aksiyon kontrolüdür, sonraki eylemi seçme şansıdır.

Îcâb eden malûmat, et, kemik fizikinde olunduğunun farkında olunmasıdır. Bir diğer hakikat, üst düzey insan tekâmülüdür. Geliştikçe, dışarı art gerileyen insan modelleri de vâr olduğuna göre, malûmat ve bilgi de fâniliği tedâi etmektedir.

Sanıldığı gibi, mâvi dünyamızdan başka bir kırmızı dünyâ yoktur. Gözlerimizin yanıldığı noktada biz de mecburi olarak aldanıyoruz. “Düşünce”, bir diğer “düşünceyi” doğurup, böylece sırasıyla bir eser, (bu eser, her şeyden bir eser olabilir) meydana gelir.

İnsan, bulunduğu ortamı ölçüp, nispeten fark edemese bile, ortaya koyduğu makineler bize başkaca kânunlar takdîm edebilirler. Bir insanın et beynine çip yerleştirip, onun bütün konuşmalarını belki duyabiliriz. Fakat, ona dünyâda bir zindansı bir hayat da yaşatabiliriz.

O hâlde, yüksek beşerî sınıf yaratma ideolojisi felsefede her şeyin teorisidir. Bu yazı, bu fikriyatların manialarından bahsetmiştir.

KURT

Psikoloji Mesâisi

Şub
25

An be an durmayan kişide vâr olan psikoloji hareketlerini sâbit tutamazsınız. İlaç takviyesi de mevzubahis olsa, bir müddet menfi ve sonraki zaman müsbet olursunuz. İnsanın tabiatında olan zamanlama değişimi, bâzen hiçbir ilaç takviyesine ihtiyaç duymadan, en yüksek mâneviyattan istifâde eden psikoloji hâlinde bulunabilir. Kişiyi ancak dar bir koridorda, ruhsuz, mâneviyatsız defalarca yürütürseniz, iyileşme nispetini yüzde elli düşününüz. Bu râbıta ile hastane faaliyetleriniz berbat! Yılbaşına türkü şarkıları ile giren yerlerden de umut beslenemez. Hastane tercihinizi ileri merhalede iyi yapın.

Psikoloji, insanın ne düşündüğü değil, düşündüğü şeyler arasında ne tepki verdiğiyle alâkalıdır. Bir hastanın verdiği direkt tepki, onun durumunu hemen ortaya çıkartacaktır. Hastaların göz kapakları açık olsa da, onun aslında kapalı olduğunu yetkili kişiler farkındadırlar. Ona göre mütemadî aksülemaller verirler. İlk görüş, ikinci görüşü kat’i bakımdan değiştiremez. Aldatma, daha çok hakkınızda kuşku ve şüpheye düşürmektedir. Doktorunuza hakîkati temennî etmezseniz, meseleyi uzatır ve tedâviniz için harcadığınız paranın üzrüne soğuk su içersiniz.

Bir aklî hastaneye girdiğinizde, en alt tabakasınızdır. İleri cür’et derecesi gösteremezsiniz. Hattâ çöpçülere dahî laf geçirmeye çalışmayın. Yapılması îcab eden şey, tedâvi şeklinizi kısa yol ile netîceye ulaştırmaktır. Doktorunuzla anlaşmaya çalışmayın, kendinizi her şeyiniz ile ifâde ediniz. Yalnızca doktorunuz ile yüz yüze iken, alt tabaka değilsinizdir, demek yerinde olur. Çıkacağınız husûsunde endîşe etmeyiniz. Mecbur hissederseniz, bütün vasıflarını kaybeder ve tedâvi olmanız tehîr eder, çıktıktan sonra da tekrarlar, üstelik yine aynı yerde kendinizi bulursunuz.

Prof. Dr. Masaki Kaku

Büyük Sorumluluk

Şub
13

Türkiye’nin en büyük nitelik arz eden, müdafaası zaruret olan şu anki gird-abı lisândır. Lisân neşredilen unsurlar arasında kitaplar ile vuzuh bulan karmaşa içinde kalırsa, insanlar “Yaşamak, bir tür eğlence ister. Onun isbatı gülümsemektir”, yerine, “Bir tür eğlence ister yaşam. Gülümsemektir isbatı onun.” diyerek bozarlar ise, kimseler bir mânâ veremez. Lisân tahrîb edilir ise, kültür okunamaz ve kavranamaz. Kültür mahv olur ise, medeniyet barbarlık içinde sür’atle çöker. Buna mâni olacak inkilâb kuvvetine mâlik olan bir lider yok ise, sür’atle yok olan medeniyetin çöküşünü herkes birer birer kendini eleştirmek suretiyle bilinçsizce temennî etmektedir.

Türkiye’de rastladığım en mânidar ve îmâsı bolca şey şudur ki; herkes kendini tenkid etmek yolıyle bir şeyler söyleyip, sonra gülüyor ve bilgi sahibiyim diyerek nitelikli bir kimse olduğunu zannediyor.

Başka hiçbir ülkede, bunun ayrıca örneği yoktur ki, insanlar kendilerini eleştirip, bir anda yüksek mevkie ulaşsın. Hülâsa, “Biz, şuyuz, fakat bunu yapmamız lazımdan” başka ülke insanlarından hiçbir icraat ve faaliyet yok.

Büyük sorumlulukta, ayni zamanda müzik de mesele iştirâk etmektedir. Müziği ruh işkencesi olan, topluluklar tahsil göremez, terbiye edilemezler. Sorunu yalnızca cinsî alâka olmuş gaflet topluluğundan, istikbalde meziyetler ortaya çıkmaz. Âdetâ lisân harici, bu mes’ele ile dahî mahv olur.

KURT

Ruh Gücü

Oca
23

Moral kuvveti insanın yaradılışı gereği, serbestçe yaşamak ve akıcı düşünmenin, hattâ zengin gözler ile bakmanın en mühim anahtarıdır. Moral, arzulama tahrikidir. Moral kavramı olmaksızın irâde ve hareket etmek istemezsiniz.

Yalnız mânevi ve ruhsal değil, fizyolojik ortamdan da etkilenir. Bu tesir, gördüğü, duyduğu, dokunduğu, hissettiği somut biçime uğramış şeyler ile de kişiye sirâyet edebilir.

Çalışma esnalarında moral, kişinin verimliliğini ne derece olduğunu da ortaya koyar. Moralsizken öğrenemez, bilgi terbiyesi yapamazsınız.

Moral demek olan, zaman zaman ruhsal olaylar, aslında yaşayış şeklinizle ilgilenir. Psikoloji ilmi ile direkt olarak bağlantılı değildir. Zîra, metotlu psikoloji ilmi moral-üstüdür. Einstein gibi basitçe îzah etmek lazımgelirse, psikolojik bozukluk durumunuz var ise intihar irâde etmek ister, moralsizken gidip dinlenmek ve yatmayı temennî edersiniz. Bu durumda moral, birçok metotlu bilim dallarından ayrılıyor. O hâlde, moral, hayâtınız, ki gününüz nasıl geçmiştir?,,, bununla ilgilenmektedir. Belki yarın moral sâhibi olabilirsiniz. Moral tıpkı basit psikoloji gibi durmaksızın anlık hareket etmektedir. Moral, ilim dallarındaki metotlu psikolojiyle değil, basit insan psikolojisi ile alâkalıdır.

O hâlde “moral” nedir?

Ruhsal mâneviyatın umut ve ümitler içinde çürümesi, geleceğe dâir küsmüş bir kişide, hatırılarının iâde edilmesini isteyen bir yaşlı insanda, fizyolojik olarak kötü meseleler yaşayan, fizikî olarak uzuvlarından mahrum kalmış şahısların sorunu olabilir.

Moralin temini nasıl olur?

Sosyoloji ilimi, çok defa kendinden uzakta kalan kimselere mutlak girişim tavsiyesi vermektedir. Sosyal kontrolünü etraflıca sağlarsanız, %10 moral temin edebilirsiniz.

Moral, mânâ olarak ruh gücü demektir. Burada “ruh” soyuttur. Fakat moral, toplum gözleri önünde olan soyut veyâ somut olaylar ile inip-çıkışlar yaşatabilir.

KURT

Tebliğ Ederim

Oca
11

Nîçin, hareket ve edasıyla, asilce bakmakta olan gözlerin içindeki zarif insandan mahrum kalmayı seversiniz? Benim tâkip ve gözlemlerime göre Türkiye’de,, cinsî itibar ile kadın olan cinsiyet tarafı, câhilane ve gâfil insanların tıpkısına hayran bakmakta olup, ahlâkî kabiliyetlerinden feragat etmişe benziyorlar. Genç Türk kızları ise, o arz ve şiddetle düşünsel problem yaşıyorlar ki, âdetâ saçma bir tavır ile dünyâyı aff eyleyin bir maskaralık mı zannediyorlar? Yakışıksızlık yalnız onların sebepleri değil, âilelerinin umursamazlığı veyâ mutlak baskısı, bu mutlak baskıdan kopmak arzusu olan kız çocuğudur.

M. K. Atatürk (Ben Gâzi deyip de kısaltmam-Hitâbı lâyıkile Atatürk ise Atatürk idir), mânevî evlâdı ve çevresi etraflıca kuvvetli zihnî güç ve ahlâkî şahika seviyesinden mürekkep yüksek mertebe asil idiler. Türk gençliği de onun irâde ve tahayyülü olan yüksek beşerî sınıf olmalıydı. Fakat çocuklarımız gaflet ve delâlet içinde, şuursuz, plânsız, acı veren, teessür yaratan, psikoloji ve toplum sahasında başarısız bir alt tabaka oldular.

Türkiye’nin yüksek beşerî sınıfı bugün vatanında mevkilenmemişlerdir. Herbiri ayrı ayrı ülkelerde, daha rahat olduklarını faraza ediyorlar. Siz, elit bir mekânda, bilgisayarınızı açıp, kahvenizi içerken, evvelâ bir sokaklara bakın, görelim? Yerinizde durabilir misiniz? Çocuklarımız diyelim ki, demeyelim ki bilmesinler. Gençlerimizin çoğu kısmı vatan, millete faydalı olabilecekken, Türkiye’de yasa dışı (uluslararası-beynelmilel insan haklarına aykırı) olarak sayısız derecede E. K. T. görüyorlar. Bunu tıbbî olarak akademik îzahatini verebilecek uzman arayın, bulamazsınız. Zaten beyin olarak uzmansınız. Fakat beyin, rastgele verilen elektriksel dalga ve baskıyla daha da uzman olamaz değil mi? Tek, ancak îzahatlari kişinin ilaca tepki vermediği olur. Hah! Size fedakâr eli uzatacak hiçbir kurum, müessese kalmamıştır.

Türkiye’de vâr olan yabancı nüfûsu istedikleri sırada ülkelerine dönebilirler. Ya sizler?

Çektiğim ızdıraplar benim derin hükmüm ve kalbimde kalsın.
Prof. Dr. Masaki Kaku

Tûrancılık Hatası

Eyl
30

Yirminci asırda, Türkiye’de gayet mütekâmil ve malûmatı cihanşumül filozoflar vardı. Bunlardan biri Nurettin Topçu idi. O, bir şey keşfetti. Mecburi vaziyette, Orta Asya ile Anadolu’da bir râbıta göremedi. Bunun üzerine zaruretle Anadoluculuk yapmak tahrikinde bulundu. 1071, Malazgirt ile berâber Türkiye coğrafyasından bu yana gelen çağımız, Orta Asya “Türk”ü olmadığı isbâtı için kâhin olmaya gerek yoktur. Nurettin Topçu, bu defa klasik Avrupa’ya dayanmak üzre, Anadolu’da bir inkilâb teklif etmektedir.

Bizim gibi insanların, çok defa Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız, Tacik, (UYGUR HARİCİNDE) dostlarımız olmuştur. Bunlar târih, (dikkat tâ-uzun hece”, dikkat (ta direkt kısa hece telâffuz)” tariq bilgilerinde Türklerin hakîkî ve esaslı yeri yoktur. Tûran adı verilen İbrânice kelime, Osmanlı’nın son zamanların Akçura’nın milliyetçilik, daha sonra Gökalp’in Tûrancılık kavramı ile zamanında müsait bir hareket olmuştu. M. K. Atatürk ise Anadolu’da ve sayıca çok bölgede iddi’a teşekkül etmek için Türk Târih Tezi ile bütün dünyâda Türklük iddi’ası ile daha da kök bulmuştu. Fakat İnönü’nün 1944’de bastırdığı Milliyetçi Turancı davasından sonra işler aksadı.

Şimdi gelelim sadede… Türkiye’deki Anadolu beşeriyetinin göz, burun, elmacık kemiği ve çehre biçim, şekli bir asyalı ifâdesi vermiyor. Bu demek oluyor ki, kimseler fizikî olarak bunu dillendirmiyor veyâ ısrarla atlamak istiyorlar.

Türk kavramı, Türkiye’nindir. Osmanlı’nın hükmü sırasında Türük olan bahis konusu Orta Asya târihi daha farklı idi. Osmanlı Hânedânı, hiçbir zaman Tûrancılık yapmamıştı. Zîra bu hatâ ile esaslı bir uyuşmazlık ve itiraz noktaları olan bahs sondur.

Osmanlı Türkçesini bugün hiçbir Tûran illeri anlamaz. Türkçe URAL-ALTAY dilleri âilesinden olsa da, melezleşmiş ve Arapça-Farsça kelîmeler tahmîni %70’i bulmuştur.

Atsyz’dan sonra, Tûrancılık dâvâsı üzerinde durulan bu konu, Türkiye’de birçok genci tımarhaneye sokmuştur. Bâzı dinlemelerime göre, gençler artık tımarhanede bozkurt resimleri çizmek yoluyla hayatlarını sürdüyorlarmış.

90’larda ciddi olarak kapanmak üzre olan bu konu, 21. yüzyılın başlarında yeniden dâvâ edildi.

Televizyonumuzu, bilgisayarlarımızı açıp, Türkiye hakkında videolar açtığımızda, herkes sakallı ve Türk kadınları kat’iyyen Orta Asya râbıtası teşkîl etmemektedir.

Artık bu at gözlüğünü çıkarınız…

Prof. Dr. Masaki Kaku

Evrendışı Teorisi

Ağu
17

Düşünce, ide, salt düşünme irâdesi dünyâ ve kâinat ile mürekkeptir. Yalnız insanlar değil, hayvanî hareket de olduğuna göre, ihtivâ ettiğimiz kâinat yâ evrenimiz tasavvurunda sınırlı kalmaz ise? Bu en mühim sorudur. Evrendışında ne var? Aksiyon, zaman kavramı kozmosüstü müdür? Uzaylı adı verilen mevcudiyetler, şâyet evren dışını tanıyor ise, bugün dünyadaki her şeyi, insanların şuuru hâricinde yönetiyor olmalılar. O hâlde biz mekân ile kâniyiz. Yâni “mekân” kavramı bütün canlıları yanıltıyor. Uzaylı adını verdiğimiz mevcudiyetler, mekân üzerine mekân yaratıyor veyâ teşekkül ediyor ise, biz, ancak eskiyen teknoloji kavramıyla uyuyoruz. “Evrendışı Teorisi” gayet kapsamlıdır ve ilâhiyat felsefesi de ihtivâ etmektedir. Felsefe bu teoride, güncel bilimden üstündür. Bilinmeyen boyutları aramak, kâinatımızda ya mümkün değil ise? O hâlde evrendışına bakalım. Meselâ meditasyonlar… Çeşitli ruhî geçiş, bilinmeyen, görünmeyen unsurlar ile irtibat kurmak ile de tanımakta ufak katkı sağlayabilir. Çocukluğumuzda korktuğumuz hayâletler, dinlerde bahsi geçen cinler, bilimde düşünsel olarak uzaylılar, melekler, Tanrılar… Bunlar evrendışı bahsi ise, onlara evren kaideleri sebebiyle ulaşamıyoruz. Tıpkı fizik kuralları gibi. Biz, hâlâ fizik kurallarını yok edemedik. Uçarak bir yerden bir yere seyahat veya intikal edemiyoruz. O hâlde, evrendışındaki bir mevcudiyette, düşünce, hâl, hareket, aksiyon, vehim, ide, kuruntu, vesvese, beyinsel işlevler, sinir, espri, duygular, hisler yoktur. Demek oluyor ki, Tanrı kızmaz, yargılamaz, emir vermez. Uzaylılar ile direkt temâsa geçse idik, bizi anlayamazlardı. Onlar ile iletişime geçemezdik. Dr. Kaku, uzaylıların Amerikan İngilizcesi konuşacaklarını iddia ediyor. Fakat onlar konuşmadan önce, beynimizi doğrudan yönetme seçeneğini neden seçmesinler? Böylece bütün dünyaya hâkimiyet kurarlardı. Şâyet bu metin ile ilgilenilir ise, “evrendışı” teorisi genişlemeli ve münâkaşaya açılmalıdır.

Prof. Dr. Masaki Kaku

Aşk İsyânı

Haz
13

Aşk kelimesinden, bihaber değiliz. Fakat bu kelimeden hiçbir zaman hoşlanmadım. Tanrı insan olmak yolu üzre, erkek, asil, kendine şâyân yüksek sınıfla evlenmeli ve bu surette çocuklar üremelidir. Aşk ve cinsî ilişkiler bugün serserilerin, aymazların, gâfillerin tekeline bürünmüştür. Çok eski Alman düşünürlerine göre, aşk evvelâ tiyatro, daha sonra mutlak ızdırap merkezidir. Sevgiden yeşerecek, bir mabet yoktur. Hissiyat kavramı, ölüdür. Sıradan hayvanî bedenlerin birbirine temâsının herhangi bir lüzumu yoktur. En yüksek asîlin aşkı şâhikalara ulaşmıştır.

KURT

Trıstan und Isolde – Wagner yorumudur:

Nis
10

Hayatta zevk ve saadet içinde yaşayınız, buhran ve çeşitli hastalık krizleri mâruzu olabilirsiniz. Hayat türlü türlü şevk ve neş’elerini sizlere verse de, dönüp Tanrıya nankörlük yapabilirsiniz.
Hayat nedir, ne için yaşanılır?
Yaşamanın anahtarı olan kutsal anahtarın, ancak “inanmak” daha sonra inandığınızı bilmek ile ifâdesi mümkindir.
Hayat, başlıbaşlına sıkıntıdır. Sıkıntının tedrici mutlulukları söz bahs olsa da, umumî iz’an katarak hayatı neticelendirmek insanın mutlu anılarına imâ edebilir.
Dünyâ ve insânî rütbeniz ne olursa olsun, yaşama buhranı peşinizi bırakmaz.
O halde her şeyi yaparak hiçbir şey yapmayın. Âkıbetiniz bütün insanoğluna tekâbül edecektir.
Asâlet, Tanrının enerjisidir. Tanrı asildir ve onun asâletine vâsıl olanlar asilzâde çocuğudur. Diğerlerine kötü yaşama hakkı tanınmıştır.
İnsanın derece ve mevkiine göre hareket etmesi lazımgelir. Kast sistemi mecburdur. Demokrasi siyâsette batmıştır. Dünyayı asiller ve fevkalbeşerler yönetmelidir. Asil zat, basitten ilham alırsa, yüksek toplum kararır ve çöker.

KURT